Dil Seçin

Turkish

Down Icon

Ülke Seçin

Turkey

Down Icon

Nüfus meselesi beka meselesi mi?

Nüfus meselesi beka meselesi mi?

Türkiye’nin nüfus yapısındaki değişiklikler, toplam doğurganlık hızının düşmesi, yaşlı nüfusun artması gerçeği ileri sürüldüğü gibi bir endişe kaynağı olarak mı görülmelidir?

Nüfus yapısındaki değişiklikler gerçekten ülkemiz için bir varlık–yokluk sorunu mudur? Yoksa, nüfusumuzdaki değişiklikler ileri sürülenlerin aksine olumlu bir gelişme midir?

Doğurganlığı artırmak için öngörülen önlemler yarar değil, tam tersine ülkemiz için sakıncalı olabilecek bazı sonuçlara yol açabilir mi?

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği, HASUDER ve Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı, SSYV tarafından hazırlanmış olan Nüfus Politikaları Kitapçığı bu sorularla başlıyor.

∗∗∗

Cumhuriyetin ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılır. Toplam nüfus 13 milyon 648 bin 270 olarak hesaplanır. Kahir ekseriyeti kırsalda yaşayan ve bilumum salgın hastalığın kırıp geçirdiği böyle bir nüfusla çağdaş bir ülke kurmak mümkün değildir. Bu nedenle Erken Cumhuriyet döneminde nüfusu artırıcı, pronatalist politika benimsenir, doğumlar teşvik edilir.

Araya giren İkinci Dünya Savaşı yıllarına rağmen pronatalist politika başarılı olur, 1965 yılına gelindiğinde nüfus 31 milyonu aşar.

Bu kez de mevcut nüfus artış hızıyla ekonomik ve sosyal kalkınmanın mümkün olamayacağı görülür ve önceki dönemin tersine nüfus artışını azaltan, antinatalist politika benimsenir. O zamana kadar yasak olan doğum kontrol yöntemlerinin ve belirli sınırlamalarla kürtajın serbest bırakılması, hekim dışı sağlık personeline de rahim içi araç, RİA uygulaması yetkisi tanınması bu politikanın sonucudur.

∗∗∗

Eskiden nüfus sayımları evler tek tek gezilerek yapılırdı, artık adrese dayalı kayıtlardan yapılıyor. En son yapılan 2024 yılı sayımına göre nüfusumuz 85 milyon 664 bin 994’e ulaşmış durumda.

Öte yandan bir ülkedeki kadınların doğurgan olduğu 15-49 yaşları arasında doğurduğu ortalama çocuk sayısını ifade eden toplam doğurganlık hızı hala Avrupa Birliği ortalamasının biraz üzerinde olmakla birlikte yıllardır düzenli bir şekilde azalmakta.

∗∗∗

Yirmi küsur yıldır ülkeyi yöneten siyasal İslamcı AKP bu tabloya bakarak tekrar antinatalist politikalara yöneldi. Nitekim geçen yılın kurulan Nüfus Politikaları Kurulu’nun temel görevi “Doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri ve bunların ortaya çıkardığı sonuçları kapsamlı olarak incelemek ve gerekli tedbirleri almak” olarak tanımlandı.

AKP döneminde kürtajın fiili olarak yasaklanmasından evleneceklere parasal destek, çocuk ödenekleri gibi tedbirlerle doğurganlık hızı arttırılmaya çalışılıyor.

Peki, AKP’nin nüfus artış hızını arttırmaya yönelik politikaları başarılı oluyor mu?

AKP’nin iktidarı devraldığı 2002 yılında binde 12,1 olan nüfus artış hızı 2024 yılında binde 5,1’e düştü. Aynı yıllarda toplam doğurganlık hızı da 2,17’den 1,45’e geriledi.

Çünkü kentleşme oranı arttıkça hem evlenme yaşı hem de ilk gebelik yaşı yükseliyor. Kadınların eğitim durumlarının ve çalışma hayatına katılma oranlarının yükselmesi de az çocuk sahibi olmayı teşvik ediyor. Üstelik ekonomik kriz de az çocuk sahibi olmayı zorluyor.

Nihayetinde, az çocuklu kentli aile tipi bir norm olmuş durumda ve geri döndürülmesi mümkün görünmüyor.

∗∗∗

Gelelim şu “Nüfus meselesi beka meselesine dönüşmekte” iddiasına.

TÜİK’in nüfus projeksiyonlarında Türkiye’nin 2100 yılı nüfusu düşük senaryoya göre 54,2 milyon, yüksek senaryoya göre 100,6 milyon, ana senaryoya göre ise 76,8 milyon olarak öngörülüyor.

Görüldüğü gibi Anadolu’nun insansızlaşması gibi bir durum yok.

Asıl iddia yaşlı nüfusun artması ile birlikte bağımlı nüfus oranının da artacağı ve çalışan nüfusun bağımlı nüfusun bakımını, geçimini, kısacası yaşamını sürdürmesini sağlayamayacağı.

Türkiye’de 2000 yılında binde 6,7 olan 65 yaş üstü nüfus 2024 yılında binde 10,6’ya, bu nüfusun 15-64 yaş çalışan nüfusa bağımlılık oranı da yüzde 10,5’ten yüzde 15,5’e yükselmiş durumda.

Böyle bakınca gelecekte sürdürülemez bir durumla karşı karşıyayız gibi görünüyor.

∗∗∗

Ancak çalışanların ürettiklerini tüketen, yani üretken olmadıkları varsayılan nüfusun toplam nüfusa oranını gösteren bağımlı nüfus oranı sadece yaşlı nüfustan oluşmuyor. Bir de 0-14 yaş arasındaki çocuklar var.

Oraya baktığımızda ise durum tam tersi. Çocuk nüfus oranı 2000 yılından 2024 yılına yüzde 29,3’ten yüzde 20,9’a; çocuk bağımlılık oranı da aynı yıllarda yüzde 45,7’den yüzde 30,6’ya gerilemiş durumda.

Yapılan bilimsel tahminler doğum oranlarının azalmasına karşın çalışan nüfus yüzdesinin değişmeyeceğini göstermekte. Bağımlı nüfus içindeki yaşlı oranı artacak, çocuk oranı azalacak, ancak bağımlı nüfus göreceli olarak sabit kalacak, görünüyor.

Bu arada, bu konuda projeksiyon yaparken iki faktörü daha göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Birincisi, ekonomik kriz ve emekli aylıklarının düşüklüğü nedeniyle Türkiye’de 65 yaş üstü nüfusun işgücü içindeki oranı giderek artıyor. İkincisi, istihdam dışı nüfus özellikle kadınlar arasında hala çok yaygın.

Yani Türkiye’nin önümüzdeki on yıllar boyunca işgücü eksikliği diye bir meselesi de, nüfus meselesinden kaynaklı bir beka meselesi de gözükmüyor.

Türkiye’nin en büyük meselesi yirmi küsur yıldır ülkenin başına musallat olan siyasal İslamcılarla olan meselesi.

BirGün

BirGün

Benzer Haberler

Tüm Haberler
Animated ArrowAnimated ArrowAnimated Arrow